18 Kasım 2009 Çarşamba

Ağva...

Çok şirin bir yermiş Ağva...



Sonbahar ayrı bir güzellik katmış sanki. Yerlere dökülmüş sarı, turuncumsu yapraklar ayrı bir güzellik eklemiş güzelliğine.

Üniversitemizin fotoğrafçılık kulübüyle gittiğim gezide çok eğlendik. Hava fotoğraf çekmek için çok uygun olmasa da, yine de güzel fotoğraflar yakaladığımı düşünüyorum.
Uzun zamandan beri gitmek istediğim yerlerden biri olan Ağva, gerçekten çok tatlı bir yermiş. Yol uzun sürse de, gezimiz amacına ulaştı...

Ağva'ya giderken şöförümüz buranın eski yolundan girmiş. Bu yolumuzun yarım saat uzamasına neden oldu. Yerlere dökülmüş yapraklar ve sonbahar içinde yol çok güzel dursa da, virajlar insanı korkutuyordu. Acayip derecede sert kıvrımlar vardı yolmuzda...



Bu da ürkmemize sebep oldu. :) Ama yine de eğlenceliydi.

Yol her ne kadar uzak olsa da gezi çok güzel başladı. İstanbul sınırları içinde inek göreceğim aklıma gelmezdi. Yaşlı teyzeyi inek sürüsünü toplamakla meşgul görmek, yüzümde kocaman bir gülücüğe neden oldu. Herşey ne kadar doğal ve güzel oralarda...

Yemyeşil ormanlar, tertemiz suyu, ve dereleriyle Ağva bizi güzel karşıladı.




Tekne ile yaptığımız dere gezintisi çok güzeldi, eğlenceliydi.


Muhteşem görüntüler vardı.


Ağaç görüntülerinin dereye yansıması, ördek ve kuşların sudaki hareketleri hepsi çok ilgimi çekti. Dere üzerindeki oteller ve restaurantlarda mutlaka gidilesi gereken yerlerdenmiş...
Kumsaldaki görüntüde çok ilginçti. Daha önce hiç görmediğim kayaları gördüm. Kayaların yüzeyi gri rengteydi, üzeri ise timsah derisine benziyordu. Neden buna benzettiğimi ise bilmiyorum. :)


Ağvanın geniş kumsalında birçok kurumuş yaprak ve ağaç kütüğüne rastladık.
Yakınlarda ağaç olmadığı halde kumsalda çok sayıda yaprak ve kütük vardı. Bunların nereden gelebileceğini arkadaşlarla düşünürken şu karara vardık; zamanda dereye düşen ağaçlar, rüzgarın gücü, suyun kaldırma kuvvetiyle metrelerce sürüklenmiş ve denize dökülmüştü. Denizde kuvvetli dalgalarla bunları sahile vurmuştu.



Görüntü ise muhteşem... Aynı filmlerdeki gibi:)

Gezi sırasında ki tek sıkıntımız yemek sırasının çok uzun olmasıydı.



Yemek için tam 1,5 saat sıra bekledik. Zaten sıranın en sonuna yetişmiştik. Fotoğraf çekelim derken yemek için sıraya girmek aklımıza gelmedi. :) Ellerimize aldığımız kuru ekmeklerle sıramızı beklerken bir baktık ki açlıktan elimizdeki ekmeğin yarısına gelmişiz. :) Köftelerimizi aldığımızda ise kısa bir şok daha yaşadık, neredeyse bütün köfteler çiğ gibiydi :S
300 kişiye mangalda köfte yapmak kolay değil tabi. İnsanları bir an önce doyurmak için hızlı pişirildi sonuçta. Olsun. :)



Sonuç olarak yemekten pek memnun kalmasakta çok güzel vakit geçirdik. Dönüşte farklı bir yoldan gittik. Bu yol üzerinde daha çok köy evi gördük. Herşey çok doğal çok güzeldi.
Özlediğimiz temiz havayı ve manzarayı burada ruhumuza depoladık... :)

İşte hayalimdeki ev :) :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder