3 Eylül 2011 Cumartesi

Bozcaada cennet galiba...

Bayram tatilinde Bozcaada'daydım...

Uzun zamandır gitmek istediğim, çevremde övgüyle konuşulan yerlerden biriydi Bozcaada...
Gerçekten dedikleri kadar varmış. Küçük şirin evleri, dar renkli sokaklarıyla, Bozcaada aklımıza unutulmaz yer olarak çoktan girdi bile...






Tatil heyecanıyla her zamanki gibi gece yarısı erkenden yola çıktık. Çanakkale Merkez'i geçip sabah erken saatlerde Geyikli'ye varmıştık. Bayram dolayısıyla yoğunluk yaşanmaması için GESTAŞ önlemini almıştı. Günün ilk seferiyle adaya ulaştık.

Havaların güzel olmasına aldanarak, üstümüze giyecek kalın bir şeyler almamıştık. Ancak, Bozcaada gerçekten çok soğuktu. Öğlen güneşin çıkmasıyla yavaş yavaş ısınmaya başladık.



Tatilin ikinci bölümünde çalışacağım için, kalacağımız gün sayısı kısıtlıydı. Bayram olması dolayısıyla adada çok fazla yoğunluk vardı. İnternetteki yoğun çalışmalarım sonucunda kalacak bir yer bulmuştum :) Tenedos Tatil Odaları... Merkeze 2 km uzaklıkta, 5 odalı, orta standartlarda, bağ evleri... Pansiyonu işletenler İstanbullu Bozcaada aşığı bir aile. Bağ evinde kaldığımız süre boyunca bizi çok güzel ağırladılar. Hazırladıkları taze ve organik yiyeceklerle güzel kahvaltılar yaptık.


Pansiyonumuzun karşısında domates, biber, karpuz, kavun ve üzüm tarlaları vardı. Hepsi o kadar güzel ki... İnsan köy yaşamına da bazen ihtiyaç duyuyor.


Odamıza yerleştikten sonra arabayla adayı keşfe çıktık. Bu süre içinde bol bol fotoğraf çektim. Adanın bakir kalmış yerleri bile çok güzel, manzara muhteşem... Her yerden doğallık akıyor. Yeni yapılan konutlar bile eskitme tarzında tasarlanmış. Bu nedenle Bozcaada'nın görüntüsünü bozmuyor.


Adanın tek pastanesi olan 'Çiçek Ekmek ve Pasta Fırını'nda kahvaltı yaptıktan sonra, bu defa da sokaklarda yürümeye başladık. Fotoğraflardan da anlaşılıyor ki yürüyüş boyunca fotoğraf makinemi elimden bırakmadım. Hoşuma giden her şeyi çektim.


Küçük pansiyon ve evleri, renkli kapı ve pencereleriyle Bozcaada çok şirindi. Neredeyse her kapının önünde kedi vardı.






Ve Bozcaada'nın meşhur tadına doyum olmaz şarapları. Hepsi muhteşem, doğal... Ada sokaklarında çokça şarap tadım mağazalarına denk gelmek mümkün.


Ada esnafı çok sıcakkanlı ve misafirperver. Bozcaada'ya bolca turist gelmesi en çok esnafı sevindirmesi gerekirken, tam tersi onlar bu durumdan şikayetçi. Çünkü ada gün geçtikçe kalabalıklaşıyor, doğallığı bozuluyor.



Bozcaada'da denize girebilecek çok koy var. Ayazma, Akvaryum (Mermer Burnu) ve Habbele koylarının yanında kimsenin olmadığı bakir kalmış küçük koylarda da denize girilebiliyor. Yatlarıyla burada dinlenen veya kumsalda çadır kuran çok kişi var.



Balıklar atılan ekmeğe üşüşmüşler. Yani adeta ekmek kavgası yaşanıyor :)






Gelelim yemeklere... Bozcaada'nın genellikle pahalı olduğu söylenir. Fakat merkezde her bütçeye uygun kafe ve restaurant görmek mümkün. Yani kimse aç kalmaz. Yalnızca süs eşyaları, diğer tatil merkezlerine göre biraz daha fiyatlı geldi bana. Ya da incik boncuk takı falan... Bozcaada şaraplarını ise gayet uygun fiyata alabiliyorsunuz. Üstelik şarapları tatma sınırı olmadan! :)



Aşağıdaki dükkana girmeye cesaret edemedim. Çünkü çıkmam dakikaları alabilirdi. İçeride el işi birçok süs eşyası vardı. Hepsi birbirinden güzel...



Adaya gelipte balık yememek olmaz. Gözümüze kiremit rengindeki sandalyeleri ile kurutulmuş ıstakoz, deniz yıldızı, midye kabuğu ve balıkçı ağlı dekorlarıyla süslü Limon Restaurantı kestirdik. Bozcaada şarabıyla ve Bozcaada salatasıyla beraber çok sevdiğimiz adada güzel bir balık yedik. Misafirperverlikleri ve temiz görüntüsüyle restaurantımıza buradan teşekkürü borç bilirim :)

Bozcaada'nın damla sakızı pek meşhur galiba. Birçok yemekte kullanılıyor. Damla sakızlı kurabiyeleri pastanelerde çok satılıyor örneğin. Adadan dönenlerin elinde paket paket görmek mümkün. Bir de kahvesi çok ünlü... Her kafede damla sakızlı kahve bulabiliyorsunuz. İlginç olan kahvenin yanında acıbadem likörü, çikolata ve çikolatalı sigara vermeleri... Bazı kafeler nane likörü de verebiliyor. Ben acıbadem likörünü beğenmediğim için, bir dahaki sefere naneli içmeyi deneyebilirim. Ramazanda içki içmeyenler için ise osmanlı şerbeti düşünülmüş.



İstemeye istemeye dönüş için feribotumuza binerken arkamızda işte bu muhteşem görüntüyü bırakmıştık. 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla her yerde olduğu gibi Kale'de de Atatürk resmi ve bayrak vardı.


Dönüşte Çanakkale'de yaşayan halamlara uğradık, bayramlaştık. Halam her zamanki gibi bize çok güzel yemekler hazırlamıştı. Kısa molamızın ardından, yolumuza devam ettik.





Kısacası şarap, üzüm, rengarenk eşyalar, küçücük evler, dar sokaklar, balık, tertemiz bir hava, sessiz bir alan ve pırıl pırıl denizden çok hoşlanırım derseniz, Bozcaada'ya mutlaka uğrayın derim. Mesela ben bundan sonra her fırsatta, oraya kaçmayı düşünüyorum :)

(Bu arada artık fotoğraflarımın altına ismimi yazmaya karar verdim, çünkü izinsiz kullananlar olabiliyor. Yoksa hala mütevaziyim :) )