11 Ekim 2011 Salı

"Bakmadan göremezsin, görmeden bilemezsin..."

12. İstanbul Bienali 2011 “İsimsiz”

Koç’un katkılarıyla 12.si düzenlenen İstanbul Bienali her zaman olduğu gibi bu sene de, renkli, düşündüren ve farklı eserlerle sanatseverlerin karşısına çıktı.

İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin yanındaki antrepolarda sergilenen eserlere ilgi büyüktü. Tophane’de bulunan tarihi antrepoda, modern eserlerin sergilenmesi ortama başka bir farklılık ve gizem kattı.

Geziye Antrepo 3’den büyük bir heyecanla başladım. Daha önce görmediğim eserleri görmek ve farklı bakış açılarından oluşturulmuş tasarımları incelemek, bana keyif veriyordu. Aslında basit olarak düşündüğümüz, ancak iş tasarlamaya gelince pek de kolay olmayan birçok tasarım gördüm. Hani “Bunu yapmakta ne var canım?” diye birçok kişi düşünüyor. Ama bence önemli olan, bu düşüncelerin faaliyete geçirilmesi, ortaya konulması ve cesaretle sergilenmesidir. Belki de sanatı sanat yapan en önemli özelliklerden biri budur.

Bu sergi çeşitli bölümlere ayrılmıştı. Ve böylece eserler kolaylıkla birbirlerinden ayrılabiliyordu. Gruplar içlerinde İsimsiz" (Ross), İsimsiz (Tarih), İsimsiz (Soyutlama) İsimsiz (Pasaport), İsimsiz (Ateşli Silahla Ölüm) olarak ayrılıyordu. İşte bu ayrımlar çelik duvarlarla oluşturulmuştu. Her eserin başındaki ışık, çalışmaları daha iyi kavramamıza ve görmemize yardımcı oldu.

Ben 12. İstanbul Bienali’nde daha çok siyasi konuların sanatla yorumlandığını fark ettim. Özellikle Lübnan, İran, Filistin ve Suriye ülkeleriyle ilgili konular oldukça fazla işlenmişti. Dikkatimi çeken eserlerin bazılarını aşağıda okuyabilirsiniz.

• Sergiye “Pusula” isimli heykeli inceleyerek başladık. Dengede duran küçük şekiller ve cisimler İran’ın petrol yataklarını betimliyordu. Burada ilginç bir olay ilgimi çekti. Heykeli inceleyen misafirler, havada duran cisimlere üflüyorlardı. Bununla ilgili bir talimat olmasa da, galiba insanların cisimlerin hareket ederken ki halini merak ettiler.

• Diğer bir bölümde yine İran’a özgü halı dokumasıyla ilgili çalışmalar yer alıyordu. Çeşitli renklerin bir araya getirilmesi ve gerilen iplerin ışıkla beraber oluşturduğu görüntü izlemeye değerdi.



• Çelik duvarlarla oluşturulmuş bir başka bölümde, kırmızı elmalar ve dolapla oluşturulmuş eser var. İnce uzun aralıklarla yapılmış dolaba yansıyan ışık ve elmaların görüntüsü hoş bir manzara ortaya çıkarıyor. Ayrıca sanatçı isteyenlere elmaları yeme imkanı sağlıyor. Ama sergi alanı dışında!


Lygia Clark adlı sanatçı, tasarladığı cisimle, sanatseverleri eserinin içine katıyor. Masadaki diğer bir objeyle, misafirlerin kendi istediği gibi oynamasına olanak sağlıyor.



Theo Craveiro isimli sanatçının çalıştığı ‘Karınca Yuvası’ isimli eserde karıncalar oluşturulan alanda yaşatılıyor. Camdan yapılan düzenekte karıncalar kısa yoldan yiyeceklere ulaşıyorlar. Düzlemin içerisinde yaprak, gül ve su var. Ayrıca canlılar için hava akışını sağlayan cihazda bulunuyor.



İncecik hasırların örülmesiyle oluşturulan bu tablonun üzerinde çeşitli nesne ve kavramlara ait semboller çizilmiş. Görsele hafif yaklaştığımda bana piksellenmiş görüntü havası verdi.



Şeffaf ve mat, hafif renkli bantlarla yapılmış bu eserin üzerine mesaj içeren yazılar yazılmış. Sanatçının diğer bir çalışmasında ise, ünlü kişilerle ilgili fotoğraflar ve cümleler işlenmiş.


• Eski plakların olduğu bölümde farklı yıllarda hazırlanmış, her konudan plak kapakları toplanmış. İçerisinde Atatürk’le ilgili bilgilerin olduğu plak kapağı da bulunuyor.



• Sanatçı Hank Willis Thomas’ın “Ben İnsanım; Varım. Amin” isimli eserinde varoluşunu sorgulayan kişinin sorduğu sorular, fontlarla ifade ediliyor. Bana en ilginç gelen iki tablo aşağıdakilerdi.



“Su” adlı eserde Kutluğ Ataman isimli sanatçının aynı yerde, farklı zamanlarda çekilmiş deniz görüntüsü video çalışmasıyla anlatılıyor. Görüntüler farklı zamanlarda çekildiği için, denizde akıntı ve ışık farklılığı gösteriliyor. Deniz üzerindeki ışık yansımaları ve akıntı iki farklı video ile karşılaştırılıyor. Benim gibi deniz sevenlerin, bu video çalışmasını beğeneceğini düşünüyorum.




• Beni en çok etkileyen eser ise, saat çalışması oldu. Belki de içlerinde en basitiydi. Ama sergide bana en çok mesaj veren çalışma bu oldu. Nicolas Bacal adlı sanatçının “Senden sonra uzam- zamanın geometrisi” isimli çalışması, eserin ismini güçlü derecede destekliyor. Saatte görüldüğü gibi akrep ve yelkovan yok, sadece saniye ilerliyor. Yani sanki zaman kavramı yok olmuş, sadece vakit geçiyor izlenimi veriyor.



Bienal ile ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz; www.koc.com.tr/bienal'i ziyaret edebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder