24 Kasım 2010 Çarşamba

Büyükada

Büyükada'nın yolları taştan, sokakları kedili, sahilleri martılı, evleri nostaljik, faytonları da bambaşka...

Pazar günü benim için çok güzel geçti.

Büyükada'ya en son üniversite 1. sınıftayken arkadaşlarımla gitmiştim. Bir yandan bisiklet sürüp diğer yandan fotoğraf çekmeye çalışırken bisikletten düşmüştüm. Ve kolumdaki çatlağın ağrısı, o günümü acı içinde geçirmeme sebep olmuştu. Yani kısaca birşey anlamamıştım :)

___

Bunun acısını çıkarmak ister gibi pazar günü adada durmadan yürüdük, güldük. Bol bol fotoğraf çektim. Gruptaki herkes fotoğraf çekmeyince arada kopukluk olabiliyor. Bu gibi durumlarda da koşarak onlara yetişmeye çalışıyordum...

Gözümün görebildiği, ışığın izin verdği müddetçe güzel anlar yakalamaya uğraştım. Yere düşen kurumuş ağaç yaprakları, faytonun nostaljik ve doğal görütüsü (zaman zaman kötü kokusu da var tabi) tatlı kediler, sıcakkanlı esnaf, çeşit çeşit evler (yoksa köşkler mi deseydim!) insana doping gibi geliyor. Üstelik benim gibi doğal ortam sever, nostaljik, sakin tipte insanlar için bence ada en iyi kafa dinleme yeri! Bir de sonbahar fotoğrafları çekmek istiyorsanız, adalar şu an en iyi yer bence. İstanbul'un yalancılığından, kalabalığından, yoğunluğundan kaçmak için en yakın kurtuluş yeri...


Aaa şu sokak güzelmiş, aa burada bu vardı, aa şurası ne hoşmuş derken bir bakmışız ki adanın sonuna gelmişiz. Biz de dedik madem bu kadar gelmişiz, Aya Yorgi'ye çıkmadan olmaz. Valla ben daha önce çıkmamıştım. Allah nasıl bir güç verdiyse bana o yorgunluğun üstüne bir de o dik yokuşu çıktım. Hem de yarım saatte çıkarsınız dedikleri yolu 13 dakikada hiç durmadan çıkarak... Kilise güzeldi tabi... Seneler öncesinin tarihini barındırıyordu, her dinden insanın ziyaret etmesi de çok hoş. Biz de bir mum yaktık... Oraya kadar çıkıp dilek dilememek olmaz. Gerçi gerçekleşmeyeceği malum ama belli mi olur biz dileyelim...



Adanın manzarası yukarıdan da çok güzeldi doğrusu. Tam da güneş batmak üzereydi, hava biraz sisli olmasına karşın görüntü çok hoştu. 13 dakikada çıkıp 5 dakika oyalandığımız kiliseyi, 5 dakikada inmemizin verdiği huzurla ve şaşkınlıkla bu amacımızı da gerçekleştirdik. Bu kadar mıydı yani demekten de biraz kendimi alamadım. Ama değdi mi diye sorsak kendimize değdi valla :)

Bu geziden çektiğim fotoğraflarımın bir kısmını flickr hesabıma yükledim. Haftaya vizelerimiz başlıyor. İşten geldim yorgunum ama tembellik yapıp bir sonraki güne erteleseydim, biliyorum ki 15-20 gün sonraya anca yükleyebilirdim...

Neyse fotoğraflarımın devamına buradan bakabilirsiniz :) http://www.flickr.com/photos/zeynepmirza/5204840303/

2 yorum:

  1. bu blog çok güzel. konuda müthiş. fotoğraflar zaten harika eline gözüne diline sağlık.

    YanıtlaSil